Özgül fobi ; belirli bir nesne ya da durum hakkında duyulan korku ve endişedir. Bu nesne ya da durum; hayvan, doğa, kan-enjeksiyon, yaralanma ve diğer olarak gruplara ayrılmıştır. ‘Diğer’ başlığı altına alabileceğimiz ve özgül fobi denilince en az akla gelen durumlardan biri; yutma fobisidir. Yutma fobisi olan kişiler bir şeyi yutarken acı hissetmez, sadece korku hissederler. Yutma fobisi en basit anlatımıyla yiyecekleri ve içecekleri yutarken korkma ve kaçınma davranışı sergilemektir diyebiliriz. Fobik nesne veya durum hemen hemen her zaman acil korku veya endişe uyandırır. Korku veya kaygı, belirli bir nesnenin veya durumun yarattığı tehlikeyle orantılı değildir. Bu durum tipik olarak 6 ay ya da daha uzun süre kalıcıdır. Bu kişiler; sosyal, mesleki veya diğer önemli işleyiş alanlarında klinik olarak ciddi sıkıntı yaşarlar veya bu alanlarda problemlerle karşılaşırlar.
Alan yazında bu konuyla ilgili yapılan çok fazla çalışma yoktur bunun sebebi ise bu problemi yaşayan kişilerin doğru bir ilk adım olarak fiziksel muayeneye başvurması fakat sonrasında durumun psikolojik kökenli olduğunu fark etmeyerek psikiyatri servislerine başvurmamalarıdır. Yapılan araştırmalar her yaş grubunda bu durumun yaşanabileceğini göstermiştir. Kadınlarda ya da erkeklerde daha fazladır yargısını destekleyen kesin bir çalışma yoktur. Fobik duruma panik ataklar da çoğunlukla eşlik eder ve bu durum kişinin sosyal hayatını kötü etkilemektedir. Bazı hastalar “rezil olurum” gibi mantık dışı inançlarıyla sosyal ortamlardan uzak durabilir ve ya boğulma anında yanlarında birileri olmaz ve onlara yardım edemez düşüncesiyle tek başına yemek yemekten kaçınırlar. Yutma fobisi üzerine yapılan çalışmalarda kaygı unsuru oluşturan belirli bir yiyecek ve içecek saptanmamıştır. Genellikle katı yiyeceklerin yutulması kaygı verici gibi görülse de içecekleri yutmakta zorluk yaşayan bireylere de rastlanmaktadır.
Yapılan çalışmalar yutma fobisi üzerinde bilişsel-davranışsal terapinin etkili olduğunu ortaya koymaktadır. Tedavide maruz bırakma, psikoeğitim, bilişsel yeniden yapılandırma, sistematik duyarsızlaştırma gibi yöntemlere başvurulduğu ve bu yöntemlerle etkili sonuçlara ulaşıldığı görülmektedir. Tedavide en önemli nokta ise in vivo exposure dediğimiz kaçınılan durumla gerçek yaşamda hastayı yüzleştirmek ve zamanla hastayı yaşanılan kaygı durumuna tamamen ya da en az seviyede duyarsız hale getirmektir. Yapılan çalışmalarda bilişsel davranışçı terapi sonrasında takip edilen bireylerin büyük oranda iyileşme halinin sürdüğü gözlemlenmiştir. Terapi sonunda kişi kaçındığı durumları rahatlıkla yapabilir hale gelmektedir; sosyal ortamlarda yemek yiyebilir, katı yiyecek tüketebilir, sıvı yardımı olmadan yutkunabilir…
Yazan: Psikolojik Danışman/Bilişsel Davranışçı Terapist – Yağmur GENÇ KELEŞ